Pages

16 Şubat 2015 Pazartesi

Müftüden çarpıcı fetva

Mersin’in Tarsus İlçesinde Çağ Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Psikoloji Bölümü 1'nci sınıf öğrencisi Özgecan Aslan benzin dökülmek suretiyle yakılarak öldürüldü.

Olayın ayrıntısını herkes gazetelerden okudu, televizyonlardan izledi. Geçtiğimiz sene de minicik yavruları kaçırıp tecavüz edip öldürenlerle ilgili bir idam fetvası yayınlamıştım. Bu katliamları yapanlar nasıl olsa birkaç sene yatıp çıkarız mantığıyla hareket ediyor, nasıl olsa cezalar o denli ağır değil diye cinayetlerine devam ediyor. Üstüne üstlük bu reziller hapishanede öldürdükleri masumların babalarının vergileriyle yiyip içip sıcacık ortamda yaşatılıyorlar. Böyle adalet olmaz, böyle insanlık olmaz, buna izin veren bir kanun kanun olamaz. İslam Hukukunda bu tipler için ceza kısas hükmünce idamdır yani ölümdür. Bu toplumların salahı ve masumların korunması için şarttır. Bunu uygulamakla da devlet yükümlüdür.

Konu ile ilgili fetvamız ulusal basında yer alınca devlet büyükleri tedbir alınacağını bu caniler için ağırlanmış müebbed verileceğini beyan etmişlerdi.

Geçenlerde Sayın Cumhurbaşkanımız AB için “bizi almıyorlarsa almasınlar, yani bundan sonra onların kriterleri bizi ilgilendirmez anlamına gelecek açıklamalar yapmıştı.

Hal böyle olunca artık öyle takıntılarımız yoksa bu canileri lütfen idam edin Sayın Cumhurbaşkanım, Sayın Başbakan!

Bu toplum bu masum cinayetlerden çıldıracak duruma geldi. Benim de yakılarak öldürülen kızın yaşlarında kızım var, sizin de kızınız var. Ne olur bu Firavunlara bir dur deyin ve bunları idam edin. Edin ki bu Türkiye size dua etsin, çünkü şöyle yorumlara bir baktım, herkes aynı kanaatte...

Farklı görüş ve düşüncede olan insanımız da bu konularda hemfikirler…

Konu ile ilgili Kuranın talimatı Bakara Süresi 179. Ayet

“Ey akıl sâhipleri, kısâsta sizin için hayât vardır, böylece korunursunuz.”

Bakara 178. Ayette de

“Ey inananlar, öldürmelerde kısas size farz kılındı. (Katilin de öldürülmesi gerekir). Hüre hür, köleye köle, kadına kadın.”

Buyrulmaktadır.

Adnan Zeki Bıyık’ın Fetvası

(Her ne kadar İslam Geleneğinde ölülerin yakılma durumu olmasa da) "O masum kızcağızı hunharca yakarak öldürenlerin aynı şekilde yakılarak öldürülmesi kısas hükmü mucibince vaciptir. Ve dahi yetmez yakıldıktan sonra da o canilerin mülevves külleri temiz toprağı kirletmemeli, topraktan uzak edip küllerinin fosseptik çukuruna atılması daha muvafıktır. Bu ırz dümanlarının, kızın çektiği ızdırabın aynısını çekmesi belki biraz da olsa bağrına ateş düşen anne ve babanın sekinet kazanmasına vesile olabilecektir. Badehu hükmün infazı korku ve endişe içinde olan ebeveynlerin salahını sağlayacak ve bundan sonra bu tip cinayetleri irtikab etmeyi düşünen ahlaksızları engelleyici bir durumu tesis edecektir. Mezkur kanunu çıkaranların da Allah indinde büyük bir ecre malik olacağı tarafımdan düşünülmektedir."

Adnan Zeki Bıyık

Kırklareli Müftü Yardımcısı

 Ukrayna'da ayrılıkçılar ateşkesi ihlal etti: 5 ölü

Ukrayna'nın doğusundaki ateşkesin ayrılıkçılar tarafından ihlal edildiği, saldırılarda 5 Ukrayna askerinin öldüğü bildirildi.


Doğudaki ayrılıkçılara karşı sürdürülen operasyonların yönetildiği Terörle Mücadele Merkezi'nin sözcüsü Andrii Lysenko, yaptığı açıklamada, ayrılıkçıların son 24 saatte 112 kez ateşkes ihlali yaptığını, bu saldırılarda Ukraynalı 5 askerin yaşamını yitirdiğini, 25 askerin ise yaralandığını bildirdi.

Lysenko, hükümet güçlerinin kontrolünde bulunan Debaltseve kasabasındaki durumun gergin olduğunu belirterek, yörede taraflar arasında çatışmaların sürdüğünü kaydetti.

Ayrılıkçıların ne pahasına olursa olsun Debalseve kentini ele geçirmek istedikleri dile getiren Lysenko, ayrıca Mariupol yakınlarındaki Şirokino kasabası civarında da dün gece çatışmaların yaşandığını ifade etti.

Lysenko, taraflar arasında tam ateşkesin sağlanmadığı sürece hükümet güçlerinin ağır silahlarını cephe hattından geri çekmeyeceğini kaydederek, "Minsk Mutabakatı'nın ilk maddesi olan ateşkes hayata geçirilmedikçe, ikinci maddesini uygulamaya geçmeyiz" ifadesini kullandı.

AGİT Özel Gözlem Misyonu Sözcüsü Michael Bociurkiw ise doğuda bazı ihlallere rağmen ateşkese riayet edildiğini belirtti.

Bociurkiw, doğuda AGİT'in 20 gözlem grubunun çalıştığını ve iki günden beri ateşkesi izlediğini kaydederek, genel olarak bölgede ateşkesin olmasına rağmen Debalseve kenti gibi çatışma bölgeleri de olduğunu ifade etti.

Bociurkiw, AGİT heyetinin ağır silahların geri çekilmesi konusunda henüz gözleminin bulunmadığını dile getirdi.

Almanya Başbakanı Angela Merkel, Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande, Ukrayna Devlet Başkanı Petro Poroşenko ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Belarus'un başkenti Minsk'te 12 Şubat'ta yaptıkları görüşmelerin ardından, 15 Şubat itibarıyla ülkenin doğusunda ateşkesin sağlanması için mutabakata varmıştı.

 1 milyar dolarlık siber soygun

Bilgisayar korsanlığı yapan uluslararası çetenin, çeşitli ülkelerdeki çok sayıda banka ve finans kuruluşundan 1 milyar dolardan fazla para çaldığı bildirildi.


Rus güvenlik şirketi Kaspersky Lab'in raporuna göre, 2013 yılı sonundan bu yana aktif olan bilgisayar korsanları, 30 ülkede 100'den fazla bankanın sistemlerine sızdı ve düzenlediği "eşi görülmemiş siber saldırılarda" 1 milyardan dolardan fazla para çaldı.

Raporda, çete üyelerinin Rusya, Ukrayna ve Çin'de olduğu, Kaspersky Lab'in soruşturma sırasında Interpol ve Europol ile işbirliği içinde çalıştığı belirtildi.

Çeşitli yöntemlerle bankaların bilgisayarlarına erişim kazanan korsanların, bankaların sistemlerini öğrenmek için aylarca pusuda beklediği, bankamatikleri günün belirli zamanlarında oluşturdukları sahte hesaplara para aktarmaya programladıkları, ortalama her bankanın iki ila dört ayda soyulduğu ve her seferinde bankalardan 10 milyon dolar çalındığı kaydedildi.

Soyulan bankalar ve finans kuruluşlarının bulunduğu ülkeler arasında Rusya, ABD, Almanya, Çin, Ukrayna ve Kanada da yer alıyor.

Kaspersky, "Bankalardan doğrudan para çalınması ve son kullanıcıyı hedeflemekten kaçınılması" nedeniyle çetenin kullandığı yöntemlerin siber soygunculukta yeni bir döneme işaret ettiğini açıkladı.

İnterpol'ün dijital suç merkezi başkanı Sanjay Virmani, "Saldırılar, suçluların, herhangi bir sistemdeki herhangi bir zafiyetten faydalanabileceğini gösteriyor" diye konuştu. (ap)

 Cep telefonunda klon mağduriyeti e-devlet ile bitiyor

Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTK) Başkanı Tayfun Acarer, yurtdışından yolcu beraberinde getirilen cep telefonlarının klonlanması durumunda, tek GSM numarası ile eşleşen telefonların e-devlet üzerinden değişiklik yapılarak farklı numaralarla da kullanılmasına imkan sağlandığını açıkladı.


Acarer, kamuoyunda cep telefonlarının klonlanması şeklinde ifade edilen cihazların kimlik bilgilerinin yurda kaçak yollarla sokulmuş başka cihazlara kopyalanması nedeniyle vatandaşların mağdur edilmesine yönelik çok sayıda şikayet aldıklarını belirtti. Cep telefonlarını klonlayarak suç işleyen ve kaçak cihazlarına IMEI yükleten kişilerin, durumdan habersiz masum vatandaşların telefonlarını kullanılmaz hale getirdiklerini aktaran Acarer, yaptıkları çalışma ile bu sorunu çözmeyi amaçladıklarını ifade etti. Cep telefonlarını klonlayan kişilerin bu cihazları kullanmasını engelleyebilmek amacıyla telefon sahibinin cihazı sadece tek numara ile kullanabilmesine izin verildiğini hatırlatan Acarer, şunları kaydetti:

İstenilen numara

“Yurtdışından cep telefonu getiren vatandaşlarımızın haklı olarak şikayetçi oldukları klonlama sorununun çözülmesi amacıyla cihazın kopyalanması ve bu durumdaki vatandaşlarımızın eşleştirilmiş GSM numaralarını değiştirmek istemesi durumunda bu işlemleri e-devlet üzerinden kolay bir şekilde gerçekleştirebilme imkanı getirilmiştir.

Artık, yurt dışından bireysel yolla getirilen cihazları kayıt altına alan vatandaşlarımızın cihazlarının klonlanması durumunda tek bir numara ile eşleştirmek üzere istedikleri numarayı değiştirerek kullanabilmelecek.”

Osman Gazi


Sultan birinci Osman han, Ertuğrul beyin oğlu ve Süleyman şahın torunudur. Süleyman şah, Cengiz fitnesinde Ahlat taraflarına yerleşmişti. Osman han, Osmanlı devletinin kurucusudur. 1257 yılında Söğüt’te doğup, 1326 da Söğüt’te vefat etti. Bursa’dadır.

1281 yılında babası Ertuğrul bey vefat edince yerine geçti. İnegölü, Karacahisarı Rumlardan aldı. 1299 da Konya’daki Selçuk sultanı üçüncü Alaüddin Keykubad, Gazan hana esir olunca, Yenişehir’de Osmanlı devletini kurdu.

Cesur, zeki ve tam bir Müslüman idi. Çok cömert idi. Şeyh Edebali hazretlerinin kızı ile evlenip, bundan Alaüddin paşa oldu. Ömer beyin kızı Bala hatundan da sultan Orhan oldu. Konya Selçuki sultanı Alaüddin şahın 1288 senesinde sultan Osman’a gönderdiği takdir ve iltifat ve nasihatlerle dolu uzun mektubu ve sultan Osman’ın edep ve nezaket dolu cevabı, Mirat-i kâinat kitabında yazılıdır.

Ömrü, Rum kâfirleri ile savaşmakla ve İslamiyet'i yaymakla geçti. Müslümanları rahata, huzura kavuşturmak için çalıştı. Vefat edeceği zaman, oğlu Orhan beye gönderdiği vasiyetnamesi, İslamiyet'e olan sevgi ve saygısını ve Türk milletinin rahat ve huzurunu düşündüğünü ve insan haklarına olan gönülden bağlılığını açıkça bildirmektedir. Vasiyetnamenin özü şöyledir:

(Allahü teâlânın emirlerine muhalif bir iş işlemeyesin! Bilmediğini İslam ulemasından sorup anlayasın! İyice bilmeyince bir işe başlamayasın! Sana itaat edenleri hoş tutasın! Askerine inamı, ihsanı eksik etmeyesin ki, insan ihsanın kuludur. Zalim olma! Âlemi adaletle şenlendir. Ve Allah için cihadı terk etmeyerek beni şâd et! Ulemaya riayet eyle ki, ahkam-ı İslamiye işleri nizam bulsun! Nerede bir ilim ehli duyarsan, ona rağbet, ikbal ve hilm göster! Askerinle ve malınla gururlanma! Bizim mesleğimiz Allah yolunda cihaddır ve maksadımız Allah’ın dinini yaymaktır. Yoksa, kuru kavga ve cihangirlik davası değildir. Sana da bunlar yaraşır. Daima herkese ihsanda bulun! Memleket işlerini noksansız gör! Hepinizi Allahü teâlâya emanet ediyorum.) 
Osmanlı sultanları, bu vasiyetnameye candan sarılmış, devletin altıyüz sene hiç değişmeyen anayasası olmuştur.
 

Osmanlı Devletinin kurucusu Osman Gazi’dir.

 Osmanlı Devletinin kurucusu Osman Gazi’dir.Babası Ertuğrul Gazi’dir. Bunun da babası Süleyman Şah’tır. 

Oğuzların en kıymetlisi, Kayı hanın kabilesi idi. Bunun torunlarından Süleyman Şah, Cengiz zamanında Anadolu tarafına gelip, 1229 senesinde Fırat’ta boğuldu. Dört oğlu kaldı. Bunlardan Ertuğrul Bey, Cengizlerden uzaklaşmak için, kabilesi ile Sivas tarafına geldi. Bir tatar ordusu ile, Selçuk sultanı Alaüddin savaş ediyordu. Selçuklulara yardım etti. Sultan, Ertuğrul Beyin Kayı han kabilesini Ankara civarına yerleştirdi. Sonra, beşyüz kişi ile Söğüt’e yerleşti. 

Ertuğrul Gazi etrafın fethi ve İslamiyet’in yayılması için bütün gayreti ile çalıştı. Çok cömertti, fakirlere, düşkünlere daima yardım ederdi. Yarım asır adaletle idare ettiği bölgede Hristiyanlara da İslamiyet’i sevdirdi. 1281 yılında Söğüt’te vefat ederek oraya defnedildi. Vefatından sonra, küçük oğlu Osman Gazi, babası yerine emir seçildi.

Osmanlı devleti Osman Gazi tarafından 1299 da Söğüt kasabasında kuruldu. 

Devletin dini, (İslamiyet) idi. Kanunlar ve bütün sosyal işler ve fertlerin güzel ahlakları, hep İslam dininden hasıl oluyordu. Müslümanlar ile beraber başka dinden olanlar da, ibadetlerini, ticaretlerini serbest yapıyorlar, rahat yaşıyorlardı. İnsan haklarına, adalete tam kavuştukları için, çoğu Müslüman oluyordu. 

Osmanlı sultanları 1517 den itibaren bütün Müslümanların halifeleri oldular. Her işlerinde İslamiyet'e uydular. Altıyüzyirmiüç sene İslamiyet'e hizmet ettiler. Ehl-i sünnet olup, Hanefi mezhebinde idiler. İslamiyet'i yaymak ve Müslümanları korumak için kâfirlerle cihad yaptılar. İslamiyet'i bozmak, Müslümanları bölmek için saldıran mezhepsizleri terbiye etmek için çok uğraştılar. Alusi, (Galiyye)nin doksanbeşinci sayfasında diyor ki, (Yeryüzünü salih kullarıma miras bırakırım) âyet-i kerimesinin Osmanlı sultanlarını övdüğünü, Abdülgani Nablüsi bildirmektedir. (Burhan) kitabı da bunu yazmaktadır. 

Masonların ve İngilizlerin oyunları ile 1908 de halifelerin salahiyetleri sınırlandı. 1922 de Devlete ve 1924 de hilafete son verildi. Azgın İslam düşmanlarından İngiliz casusu Lawrence’in bu işlerde çok tesiri oldu. Osmanlı toprakları üzerinde kurulan küçük Arab devletleri, Avrupalıların kontrolü altında kaldı. İkinci cihan harbinden sonra da, başlarına geçen din cahili devlet adamları, İslamiyet'i içerden yıktılar. Doktor Muhammed Savaş tarafından 1991 de Şam’da üçüncü baskısı yapılan arabi (Müzekkiratü sultan Abdülhamid) kitabında Osmanlı devletinin yıkılması ve İslamiyet'in yok edilmesi için, ingilizlerin hileleri ve askeri hücumları uzun yazılıdır.

Osmanlı devleti Avrupa’da Viyana ve Karpat dağlarına kadar yayıldı. Macaristan, Romanya, Basarabya, Kırım ve Asya’da Hemedan ve Tebriz ve Basra Körfezi, Umman denizi sahilleri ve Afrika’da Sudan, Büyük sahra, Libya, Tunus, Cezayir ele geçti.

Devletin kurulması ve genişlemesi savaş ile olduğu için, savaş sanayiinde çok ileri gidildi. Avrupa’da ateşli silahları ilk olarak Osmanlılar kullandı. Hicretin dokuzuncu ve onuncu asırlarında Osmanlı fen adamlarının yaptıkları toplar ve koruganlar, Avrupa’da savaş tekniğinin başlamasında numune oldu. Şimdi, Midilli, İstanbul boğazı ve Van istihkamlarında (Mustafa ustanın yapısıdır) ve (Ali ustanın yadigârıdır) damgaları bulunan büyük toplar turistleri hayrete düşürüyorlar. Bu topların İstanbul’dan Bağdat, Van gibi uzak yerlere nasıl götürüldüklerine akıl erdirilememektedir. 

Fatih sultan Mehmed’in İstanbul’u almak için döktürdüğü büyük topları (Sarıca) isminde bir Türk mühendisi ile (Urban) isminde bir Macar döküm ustası yapmıştır. Dinamit de ilk olarak Fatih tarafından kullanılmıştır. Gedik Ahmed paşa, İtalya’da Otranto’yu alınca güzel kale yaptırdı. İtalyanlar bu kaleyi gördükleri zaman hayran oldular. Harplerde böyle istihkamlar yapmaya başladılar. İran seferlerinde yüzellibin kişilik orduların sevk ve idaresinin büyük bilgi ve maharete muhtaç olduğu şüphesizdir. Böylece Osmanlı imparatorluğu, o zaman, Avrupa’da en ileri devlet olmuştu. 

Mimarlıktaki üstünlüğün şahitleri, büyük camiler ve medreselerdir. Fatih camiini yapan Mimar İlyas’ın, Bayezid camiini yapan Mimar Kemaleddin’in ve Süleymaniye ve Şahzade camilerini yapan Mimar Sinan’ın ve daha nice mimarların büyük üstad olduklarını eserleri göstermektedir. Bursa’da Çelebi Sultan Mehmed camiinde ve türbesinde olan çok kıymetli çinileri (Deli Mehmed usta) yapmıştır. Bunların bazılarında (Ameli Muhammed Mecnun) imzası hâlâ görülmektedir. Hindistan padişahı Hümayun şah, sultan Süleyman’dan inşaat ustaları istemiş, Mimar Sinan’ın şakirdlerinden Musa usta gönderilerek Hindistan’da Osmanlı inşaatı üzere büyük ve mükemmel binalar yapılmıştır. Osmanlı medreselerinde okutulmuş olan fizik, matematik ve astronomi derslerinin kitapları ve savaş sanayiine ait yazılar Süleymaniye kitaplığında hâlâ mevcuttur.

Osmanlılarda ziraat ve ticaret de çok ilerlemişti. Her konuda iş bölümü yapılmış, bütün millet kendi işinde arı gibi çalışıyordu. Millet, servet ve refah içinde yaşıyor, din kardeşi olarak sevişiliyor, devlet reisi yani padişahlar, Peygamber vekili olarak biliniyor, ona itaat etmek büyük ibadet sayılıyordu.
Osmanlılarda isyan, ihtilal, devrim gibi şeyler kimsenin aklına gelmiyordu. Din düşmanlarının, haçlıların, Yahudilerin, masonların, Ehl-i sünnet düşmanlarının, yurt dışından yaptıkları kışkırtmalarla çıkardıkları Samavneli oğlu Bedreddin, Celali, Hurufi ayaklanmaları, milletin güç birliği ile az zamanda bastırılmıştır. 

Sultan Süleyman zamanında Mekke kadılığı ihdas edildi. Sinan paşanın Yemen seferinden sonra, Cidde gümrüğü gelirlerinin yarısı Mekke şeriflerine bağışlandı. Daha sonra, (Hicaz beyler beyi) isminde valilik yapıldı. Her sene hac zamanında, halifeler tarafından Mekke şeriflerine ve oradaki ilim adamlarına (Surre-i Hümayun) denilen hediyeler gönderilirdi. Kırım hanları kendileri para bastırır ve Cuma hutbelerinde Osmanlı halifelerine dua ederdi. Kırkbin askerleri olup Moskova’ya kadar ilerlemişler, Ruslardan vergi almışlardı. 1328 senesinde Bursa’da altın para basıldı. 1395 senesinde Anadolu hisarı kalesi yapıldı.

1516 senesinde İstanbul'da tersane kuruldu. O zamanın en büyük gemileri yapıldı. 1526 da sultan Süleyman, Fransa’yı, himayesi altına aldı. Haliçte yapılan Osmanlı donanması 1538 de Avrupa devletleri birleşik donanmasına galip geldi. 1560 da Malta açıklarında haçlı donanması yok edildi. 1579 da Takıyyüddin efendinin başkanlığındaki heyet, yıldızları tetkik ve logaritma cetvelleri ile hesap yaptı. 1657 de Osmanlı donanması Venedik donanmasını mağlup etti. 1723 de Üsküdar’da Osmanlı matbaası kuruldu. 1791 de Deniz savaş okulu kuruldu. 1827 de Osmanlı tıp fakültesi kuruldu. 1837 de Unkapanında Mahmudiyye köprüsü, 1838 de karantina yapıldı. 1844 de Karaköy ile Eminönü arasında Mecidiyye köprüsü yapıldı. 1852 de, (Şirketi Hayriyye) isminde boğaziçi vapurları işletmesi kuruldu. 1856 da İstanbul ile Varna arasında deniz altı telgraf hattı yapıldı. 1863 de Basra ile Karaşi arasında telgraf hattı yapıldı. 1867 de Sultani liseleri, 1868 de sanat okulları, 1870 de orman ve madenler mektebi, 1871 de İstanbul tramvay ve itfaiyye alayı, 1873 de İzmit demiryolu ve Galata tüneli yapıldı. İkinci Abdülhamid hanın yaptığı sayısız hizmetlerinden bir kısmı 34. maddedeki isminde yazılıdır. Bu arada Osmanlı donanmasını en modern vasıtalarla yeniledi. İngiltere’den sonra Avrupa’da ikinci derecede oldu.

Haydar Paşa tıp fakültesi, Viyana tıp fakültesinden sonra Avrupa’da en ileri idi. Her bölümün laboratuvarları en yeni alet ve makinalarla techiz edilmişti. 1931 senesinde, bu fakültede okuyanlar, Histoloji laboratuvarında her talebe için birer mikroskop bulunduğunu, her mikroskop üzerinde sultan Abdülhamid hanın tuğrası, yani ismi oyma olarak yazılı olduğunu söylemişlerdir. Avrupa’dan getirilen seçme profesörlerin yetiştirdikleri asistan ve doçentler ve hocalar, gençlere en modern tıp bilgilerini veriyorlar. Değerli mütehassıslar yetişiyordu.

Kolağası kimyager Cevad Tahsin beyin 1903 de (Mektebi tıbbiyyeyi şahane matbaası)nda bastırdığı kimya kitabı, bugünkü yeni bilgileri ve analiz usullerini bütün incelikleriyle yazmaktadır. Miralay Mehmed Şakir beyin 1901 de basılan (Dürusi Hayati Beşeriye) kitabındaki, modern tıp bilgilerini görenler ve tıb fakültesinde hijyen profesörü Muhammed Fahri beyin 1906 da basılan (İtam ve Tağdiyye) kitabındaki tıp bilgilerini okuyanlar ve tıp fakültesinde kimya muallimi olan tabip kolağası Vasil Neun beyin 1895 de basılan (İlmi Kimyayı Tıbbi) kitabını ve yine o sene Mısırda basılan (Hulasatül Kavl fi tahlilil-bevl) kitabını okuyanlar ve mektebi tıbbiyyeyi şahane botanik muallimi tabip Şerefeddin beyin 1888 senesinden beri talebenin ellerinden düşmeyen (ilmi nebatat) kitabını okuyanlar ve mektebi mülkiyeyi şahane ve hendese-hane fizik muallimi Salih Zeki beyin (Hikmeti tabiye) kitabını ve bunlar gibi nice kıymetli kitapları görenler, Sultan ikinci Abdülhamid han zamanında çok değerli mütehassıs doktorların ve fen adamlarının yetiştirildiğini tasdike mecbur kalmaktadır.

Osmanlı sultanları, ilme, fenne bu kadar ehemmiyet vererek, kıymetli mütehassıslar yetiştirdikleri ve eserler meydana gelmesine vesile oldukları gibi, İslamiyet'e hizmette de, Abbasi ve Emevi ve diğer İslam devletlerini geçmiş, bu çalışmaları ile de tarihte şan ve şöhret bırakmışlardır. Yavuz Sultan Selim han, Kâbe’nin içini süpürmeye mahsus olan süpürgelerden biri getirildiğinde, süpürgeyi bir taç gibi kaldırarak başına koymuştur. Kendinden sonra gelen sultanların taçlarına koydukları süpürge işareti buradan gelmektedir. 

Kanuni Sultan Süleyman, Arafat meydanındaki tıkanmış olan su yollarını açarak Arafatı ve Mekke’yi suya kavuşturdu. İkinci Abdülhamid han, bu su yollarını yeniden temizleyerek ve genişleterek hacıları suya doyurdu. Medine’deki Ayn-ı zerkayı Abdülmecid han tamir ve tevsi eyledi. Vehhabiler, Mekke’de, Medine’de, hiçbir kâfirin ve zalimin yapamayacağı vahşet ile Ehl-i sünnet Müslümanları kılıçtan geçirip, Selefden yadigâr kalmış olan bütün türbeleri, camileri, ziyaret mahallerini yıktılar. Mukaddes makamları ve kabristanları çöle çevirdiler. İkinci Sultan Mahmud han, vehhabi eşkıyasını def ve tard ettikten sonra, bütün bu eserleri yeniden inşa ve mamur eyledi. 

Mısır ve Yanya ve Mora gibi vilayetlerin isyanı ve yeniçerilerin kazan kaldırmaları ve yok edilmeleri ve Rus ordularının saldırmaları sırasında Sultan Mahmud han, Mekke ve Medine’yi ancak tamir edebilmiş, kendisinden sonra oğlu Abdülmecid han, bunları tezyin için şaşılacak bir himmet ve gayret göstermiştir. Hucre-i nebeviyyeye döşenmek üzere gönderdiği Kaşi tuğlalar altına kendi el yazısı ile kendi ismini zelilâne ve hakirâne yazmıştır. Hele Babüsselam kemerine yazılmak üzere hazırlanan yazıdaki şahane kelimeleri kabul etmeyerek, iki cihanın saltanatı Resulullaha mahsustur, demiştir.

Sultan ikinci Abdülhamid hanın bu mübarek beldelere ve bunların şefaat sahibi efendisine yaptığı hürmet ve hizmetler, öncekilerin hizmetlerini kat-kat aşmıştır. İhsanları ve hizmetleri yalnız Ümeraya ve Ülemaya ve makamlara mahsus kalmamış, ahalinin ve fakirlerin hepsine ulaşmıştır. Mescid-i haramı gözleri kamaştıracak derecede tamir ve tezyin etmiş, Hatice-tül Kübranın türbesini ve Mevlidin-Nebi ile Mevlidi Fatıma olan binaları, benzeri olmayacak şekilde ihya etmiş, Mina şehrini su şebekeleri ile doldurmuştur. Seyyid Ahmed Rıfainin ve diğer Velilerin türbelerini fevkalade bir himmet ile tamir etmiştir. Mekke’de Gayretiyye ve Hamidiyye piyade kışlalarıyla, topçu kışlası ve hükümet konağı yaptırmıştır. Osmanlı halifelerinin herbirinin (Hadimülharemeyn) olduklarını, eserleri bütün dünyaya ilan etmektedir. Vehhabi eşkıyaları, Haremeyni şerifeyni tekrar ele geçirdikten sonra, bu paha biçilemeyen tarihi eserleri, güzel sanatları, sinsice yok etmekte, böylece bozuk inançları ile ve barbarca saldırıları ile İslamiyet'i içerden yıkmaktadırlar.

Sultan ikinci Abdülhamid han memleketin her köşesinde aynı şekil ve değerde liseler yaptırdı. 1950 senesinde Bursa askeri lisesinin kumandanı, Bursa erkek lisesini ziyarete gitmişti. Lise müdürü kimyager Rıfat beye, (okulun en iyi odasını kendinize ayırmışsınız. Böyle haksızlık olur mu?) dedi. Rıfat bey, (Bu mektebin her odası böyle güzel, havadar ve hoştur. Ben Manastırda bu binada okudum. Sultan Abdülhamid han, büyük şehirlerde hep aynı binaları, aynı güzellikle ve aynı metanet ile yaptırmıştır. Bu binanın tamire ihtiyacı hiç olmadı. Halbuki, karşımızda geçen sene yapılan ticaret lisesinin bu sene duvarları çatladı. Şimdi tamir ediliyor) dedi, tarihi birçok bilgiler verdi. Ankara’da, Yenişehir istasyonundaki kayaların üstünde (Ankara lisesi) de Bursa’daki lisenin aynı idi.

Ankara valilerinden Abidin paşa, Elmadağı’ndan Ankara’ya tatlı su getirmek için halktan para toplamıştı. İşe başlamak için halifeden izin istedi. İkinci Abdülhamid han, valiye gönderdiği cevapta, (Susuzlara su vermek çok sevaptır. Dinimizin emirlerinden biridir. Bu vazife ve şeref bana aittir. Topladığın paraların hepsini sahiplerine geri ver. Bütün masrafı hazine-i şahanemden olmak üzere hemen işe başla. Milletimi iyi suya kavuştur!) dedi. Az zaman içinde Ankaralılar tatlı suya kavuşturuldu.

Sultan ikinci Abdülhamid hanın Osmanlı devletini her bakımdan ilerletmesi, güçlendirmesi, İslam düşmanlarının ve en başta İngilizlerin harekete geçmesine sebep oldu. 1890 senesinde politik ve masonik faaliyete geçtiler. Birkaç harbiye ve tıbbiye talebesi tarafından (İttihad ve terakki cemiyeti) kuruldu. Yedi sene sonra, haber alınarak dağıtıldı. Birkaç üyesi Paris’te çalışmalarına devam etti. Halife, mit başkanı Orgeneral Ahmed Celaleddin paşayı Paris’e gönderdi. Nasihatleri tesir ederek üyelerden çoğu tevbe ettiler. Ancak Ahmed Rıza bey ve birkaç arkadaşı nasihat dinlemediler. Haçlı kuvvetler tarafından yağdırılan paralarla daldıkları lüks hayattan, kadınlı, içkili sefahet âleminden ayrılmak istemediler. Hele Ahmed Rıza bey, parlamento başkanlığına getirileceği vaadinin sevinci ve sarhoşluğu içinde, Türk düşmanlarının kuklası haline gelmişti. Halifeye karşı basın propagandasına başladılar. 1908 senesinde ikinci meşrutiyetin ilanına ve bir sene sonra da, Halifenin tahttan indirilmesine sebep oldular. Sonradan arkadaşları, bunu kıskanarak kendisini Millet meclisi başkanlığından attılar. Onların düşmanı haline geldi. Cumhuriyet gazetesinde, yayınlanan hatıratında, vaktiyle küfürler ettiği ikinci Abdülhamid hanı, överek ve pişman olduğunu bildirerek öldü.

Aynı hâl, sultan ikinci Abdülhamid hanı, tahttan indiren Talat, Enver ve Cemal paşalarda da tecelli etti. Onun büyüklüğünü anlayamadıklarını itiraf edip, hayatlarını hüsranla bitirdiler. 1908 senesinde devlet idaresini ellerine geçiren gençler, cahil, tecrübesiz, dünya ve memleket şartlarından gafil, gözü kapalı adamlardı. Kimi, telgraf memuru iken başbakan oldu. Kimi yarbay iken otuzüç yaşında harbiye nazırı ve başkumandan vekili, kimi jandarma teğmeni iken dahiliye nazırı oldu. İttihad ve terakkicilerin zulüm ve işkencelerinin ve bunun kanlı olmasının, sultan Abdülhamid devrini aratmış olduğunda bütün tarihciler birleşmektedirler. İttihad ve terakki cemiyeti, Türkiye’de kötü bir particilik hayatının başlamasına, bölücülüğe yol açtı. Particiler, birbirlerine düşman gibi oldular. Bu yüzden balkan harbi ve birinci cihan harbi kaybedildi. Nihayet imparatorluk parçalandı.

Sultan ikinci Abdülhamid hanın tahttan indirilmesi ile din işlerine de fesat karıştı. İttihad ve terakki fırkasına kayıtlı olan cahiller, hatta masonlar, din işlerinde yüksek mevkilere getirildi. İlk iş olarak, sultan Abdülhamid hanın son şeyh-ül-İslamı Muhammed Ziyaüddin efendi, vazifesinden alındı. Bu yüksek makama 1910 da Musa Kazım efendi getirildi. Bu zat, koyu ittihadcı ve mason idi. Bunun gibi, İslamiyet'e uymayan hareketlerinden ve sapık yazılarından dolayı ikinci Abdülhamid han tarafından nefy edilmiş, Irak’a ve Fizan’a sürülmüş olan bölücü kimseler, İstanbul’a getirilip, kendilerine din işlerinde vazifeler verildi. Bu cahil ve partizan kimseler, bozuk, sapık din kitaplarının yazılmasına, yayılmasına, önayak oldular. 

Abdülhamid han zamanında yazılan din kitapları, bir ilim heyeti tarafından tetkik edilirdi. Tasdik edilip, izin verilenler bastırıldı. Böylece, o tarihlerde basılan din kitaplarına güvenilir. 1909 dan sonra din kitapları salahiyetli âlimler tarafından kontrol edilmez oldu. Bu kitaplardan, ancak vesikalar vererek, yazılanlara güvenilir. Ne oldukları belirsiz kimselerin ve mezhepsiz din adamlarının yazdıkları bozuk kitapları okuyan Müslüman yavruları, temiz gençler, dini yanlış öğrendiler. Böyle cahil yetiştirilen Müslümanlardan bazıları, siyaset cambazlarının tuzaklarına düştüler. Kendi partilerinden olmayanlara kâfir diyecek kadar taşkınlık yapanları oldu. Müslümanlar arasındaki bu fitne, İslam düşmanlarının işlerine yaradı. İngilizlerin (İslamiyet'i yok etmek) planlarının gerçekleşmesini kolaylaştırdı. 

İşte bunun için, Allahü teâlâ, Müslümanların bölünmelerini yasak etmiş, kardeş olduklarını bildirmiş, birbirlerini sevmelerini, vatan düşmanlarına karşı birleşerek kuvvetli olmalarını emretmiştir. (Birleşmemiz kâfirleri korkutur ve Allah’ın yardım etmesine sebep olur. Tefrikaya düşmemiz kâfirleri sevindirir ve Allah’ın gadabına uğramamıza sebep olur) nasihati, her Müslümanın kalbine işlenmiş olmalıdır. 

CALL OF DUTY: ADVANCED WARFARE


Call of Duty: Modern Warfare 3’ün arkasındaki ekiplerden Sledgehammer Games tarafından geliştirilen Call of Duty: Advanced Warfare, markanın yapımı 3 yıl süren ilk oyunu.
Call of Duty: Advanced Warfare, teknoloji ve taktiğin çok farklı bir yöne evrildiği yeni bir çağ sunuyor. Geleceğin savaşlarını ürpertici bir şekilde şekillendiren kişi, dünyadaki en güçlü insanlardan olan Jonathan Irons rolündeki Akademi Ödülü sahibi aktör Kevin Spacey.
Güç her şeyi değiştirir.
Gelişmiş bir dünya
Call of Duty: Advanced Warfare, teknolojik ilerleme ve bugünün askeri pratiklerinin birleştiği ve bunun önemli sonuçlar doğurduğu inandırıcı bir gelecek tablosu çiziyor.
Bu özenli bir şekilde araştırılmış ve inşa edilmiş kurguda özel askeri kuruluşlar (PMC) asker ihtiyacı olan sayısız ulusa silahlı güç sağlamakta, haritadaki sınırları belirlemekte ve savaşın kurallarını yeniden yazmaktadır. Ve dünyanın en büyük PMC’si Atlas Corporation’ın kurucusu ve başkanı Jonathan Irons bütün bunların merkezindedir.
Gelişmiş bir asker
Güçlü exoskeleton’lar askerleri savaşa hazır hale getirmekte, piyadelerin son derece etkin bir şekilde savaşa katılmalarına olanak sağlamakta ve tek bir konuda uzmanlaşmanın gerekliliğini ortadan kaldırmakta.
Bu yeni oynanış mekaniği oyunculara çok çeşitli hareket olanakları, dikey güçlendirilmiş sıçrama ve tutunma seçenekleri, gizlenme yetenekleri ve görülmemiş güç, farkındalık, dayanıklılık ve hız sağlayan bio-mekanikler sunuyor.
Exoskeleton’ın ve yeni, gelişmiş silah ve zırhların gelmesiyle her bir asker savaş alanında görülmemiş bir taktiksel özgürlüğe sahip oluyor ve bu mekanikler Call of Duty’nin bütün oyun modlarını temelden değiştiriyor.
Gelişmiş bir envanter
Call of Duty: Advanced Warfare yeni, ileri teknoloji, gelişmiş bir envanter ve yetenek seti sunuyor; oyuncuları yeni teknolojilerle, özelliklerle ve hoverbike ve drone gibi taşıtlarla donatıyor.
Oyuncular ayrıca standart mühimmat sistemi ile yeni oynanış dinamikleri getiren yepyeni yönlendirilmiş-enerji silahları arasında seçim yapabiliyor.
Ve exoskeleton’ların güç arttırıcı ve taktiksel özgürlük sağlayıcı özellikleri sayesinde Call of Duty: Advanced Warfare her konuda evriliyor.
277.358
OYUN BILGILERI

3 AY ÖNCE EKLENDI
Call of Duty: Advanced Warfare
TürAksiyonFPSOyun
Platform: PC
Boyut: 45.20 GB
Crack: CODEX
Tarih: 3 Kasım 2014
Kaynak: Zamunda
Dil: İngilizce

9 Şubat 2015 Pazartesi

Türksat 4B ne zaman fırlatılacak?

Türksat AŞ Genel Müdürü Ensar Gül, Türksat 4B uydusunun haziran ayında uzaya fırlatılacağını belirterek, "Türksat 4B uydusu, internet erişimi için de kullanılacak. Uydu ile hem kapasitemiz artacak hem de internet fiyatları düşecek" dedi.

Gül, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Japonya'da Mitsubishi Electric (MELCO) firmasının Kamakura'daki uydu üretim merkezinde yapımı, 4 Haziran 2014'te tamamlanan Türksat 4B uydusunu en kısa zamanda fırlatmak ve işletmeye almak istediklerini belirtti.

Uydunun fırlatacağı Kazakistan'ın Baykonur Uzay Üssü'ndeki proton roketinin, 16 Mayıs'ta Rusya'nın haberleşme uydusunun fırlatılması sırasında patladığını, bunun üzerine uydu fırlatma işlemlerinin durdurulduğunu ifade eden Gül, Baykonur'da 28 Eylül'de uydu fırlatma çalışmalarının yeniden başladığını kaydetti.

Türksat 4B uydusunun fırlatma işlemlerinin MELCO'nun sorumluluğunda olduğunu belirten Gül, "Uydumuzun bir an önce fırlatılması ve işletmeye alınması için Rusya devleti nezdinde girişimlerimiz oldu. Girişimlerimizle uydumuz, haziran ayında fırlatılacak" dedi.

Gül, haberleşme uydusunun, Baykonur Uzay Üssü'nden fırlatılmasının ardından yörüngede teslim alınacağını, uydunun Avrupa, Asya, Orta Doğu ile Türk Cumhuriyetlerini kapsayacağını söyledi.

Türksat 4B uydusunun internet erişimi için de kullanılacağını bildiren Gül, "Diğer uydularımız üzerinden internet erişimi zaten sağlıyoruz. 4B uydusu ile hem kapasitemiz artacak hem de internet maliyetleri düşecek" diye konuştu.

Uydu, yüksek hızlı internet hizmetinin yanı sıra televizyonların canlı yayın geçişlerinde de yoğun olarak kullanılacak. Yaklaşık 5 ton ağırlığında, 9 kilovat elektrik enerjisi gücüne sahip uydunun manevra ömrü ise 30 yıl olacak.

(AA)
 

7 Şubat 2015 Cumartesi

3,2 milyon yıllık insansı fosil: Lucy

Etiyopya'nın başkenti Addis Ababa'da bulunan ve kraliyet dönemine ait eşyaların sergilendiği Ulusal Müze'de dünyanın en eski ve en ünlü insansı fosili olarak bilinen "Lucy" de ziyaretçiler tarafından ilgi gören eserler arasında yer alıyor.
Kente gelen turistlerin uğrak yeri olan müzenin bodrum katında, dünyanın en eski ve en ünlü insansı fosili olarak bilinen "Lucy"nin yanı sıra, "Ardi" ve "Selam" adlı fosillerle birlikte birçok hayvan fosili sergileniyor.
Ardi 3,3 milyon, Selam ise 4,4 milyon yaşında. ABD'li paleoantropologlar Donald Johanson ve Tom Gray tarafından 1974 yılında, Etiyopya'nın kuzeydoğusundaki Afar bölgesinde bulunan Lucy'nin 3,2 milyon yaşında olduğu tahmin ediliyor. Lucy, diğer iki fosilden daha genç olmasına rağmen, insansı görünüme sahip olması nedeniyle daha fazla ilgi görüyor. 
Lucy'nin isim babası "Beatles"
İsmini, keşif çalışmaları sırasında paleoantropologların dinlediği, Beatles'ın "Lucy in the sky with diamonds" adlı parçasından alan Lucy'nin öldüğünde 18 ile 25 yaş arasında olduğu varsayılıyor.
Ardi'nin, Lucy'nin bulunmasından 20 yıl sonra Etiyopyalı araştırmacı Berhane Asfaw'ın da aralarında bulunduğu 40'tan fazla bilim adamından oluşan bir ekip tarafından, Selam'ın ise Etiyopyalı bilim adamı Zeresenay Alemseged tarafından 2000 yılında bulunduğu biliniyor.
Hanedanlığa ait eşyalar 
Müzenin zemin katında ise 1930'dan 1974'e kadar Etiyopya İmparatoru Haile Selassie'ye ait oyma ahşap tahtı ve lüks kraliyet eşyaları koleksiyonu, Aksumite, Solomonik, Gonder dönemlerine ait eşyalar İbexes ve Sebe yazıtları sergileniyor.
İkinci katta, tuval yağlı boya eserlerin ziyaretçileri karşıladığı müzenin  üçüncü katında ise geleneksel silahlar, takılar, mutfak eşyaları, giyim ve müzik aletleri yer alıyor.
Etiyopya'da okullar müzeye düzenli geziler gerçekleştiriyor. Geçen yıl müzeyi 54 bini yabancı, 192 bin kişinin ziyaret ettiği bildirildi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Ocak ayında gerçekleştirdiği Etiyopya ziyaretine eşlik eden eşi Emine Erdoğan da Ulusal Müze'yi ziyaret etmişti. AA

2 Şubat 2015 Pazartesi

Çalışanlarına Mikroçip taktılar! İsveçli bir firma çalışanlarının eline mikroçip yerleştirdi.

NanoTeknoloji'nin günümüzde nerelere geldiğini gösterir nitelikte bir gelişme yaşandı. İsveç’te bir firma 700 çalışanın eline mikroçip yerleştirdi.
Bilim kurgu filmlerinde sık sık karşımıza çıkan bu mikroçipler sayesinde işçiler kapıları açabiliyor, kantinde ödeme yapıyor ya da fotokopi makinesini kullanabiliyor. Radyo frekanslı kimlik tanıma sistemi (RFID) ile çalışan çipler işçilerin ellerinin arkasına yerleştiriliyor ve çipler bir pirinç tanesi büyüklüğünde.
1422909256_img20150202221329.jpg
Çalışanlarına çipleri takan BioNyfiken adlı şirketin şeflerinden Hannes Sjoblad “teknolojiyle zaten iç içeyiz. Her yere kod girmek, şifre girmek yerine sadece dokunmak hayatınızı daha da kolaylaştırmaz mıydı?” şeklinde konuştu.
1422909228_img20150202222950.jpg
İnsanlara yerleştirilen çipler konusunda kimileri bunun etik olarak kabul edilemez olduğunu düşünse de bu teknolojinin getirilerini savunanlar da var.